Küresel iklim değişikliği, Türkiye’nin iklimini nasıl etkiliyor?

İklim değişiklikleri, bölgeden bölgeye farklılıklar gösterir. Aynı zamanda bölgesel değişiklikler, dünyadaki genel eğilimden farklı olabilir. Türkiye’de yaşanan sıcaklık değişimini, dünya genelinde yaşanan ortalama değişim ile karşılaştırdığımızda, bazı önemli farkların olduğunu görebiliriz (aşağıdaki grafik). Örneğin:

Türkiye’de sıcaklıklarda görülmeye başlanan artış eğilimi, 1990’dan sonra ortaya çıktı; oysa küresel ısınma eğilimi çok daha erken, 1980’lerden önce, başladı. Türkiye’nin ikliminde sıcaklık artışında görülen bu gecikmeye rağmen, Türkiye’de görülen artış aynı dönemdeki küresel artıştan fazladır.

Bu grafikten çıkartılacak en önemli sonuç, Türkiye’deki yıllık sıcaklıkların arttığı gerçeğidir. Mevsimsel sıcaklıklara baktığımızda, aşağıdaki değişiklikleri gözlemleyebiliriz (aşağıdaki grafik):

Türkiye’de en fazla sıcaklık artışı, yaz mevsiminde yaşandı. 1960’lı veya 70’li yıllar ile 2000’li yıllar arasındaki sıcaklık farkı neredeyse 1,5°C’dir.

İlkbahar ve sonbahar sıcaklıklarında da artış oldu ancak bu artış, yaz aylarındaki kadar yüksek olmadı. Bu değişiklikler, sıcak dönemin de uzadığına işaret ediyor.

Tabii ki Türkiye’de iklim değişikliği yaşandığını gösteren sıcaklık artışından başka faktörler de var. Örneğin Türkiye’deki dağ buzulları, her yıl yaklaşık 10 metre geri çekiliyor. Benzer şekilde, son yıllarda karların daha erken erimeye başlaması sonucu, karla beslenen nehirlerdeki su seviyesi daha erken yükselmeye başladı.

Bunlar ve benzer birçok faktör, Türkiye’de iklim değişikliği yaşandığının göstergesidir.

Türkiye’de iklimin ileride de değişmeye devam edeceği konusunda hiçbir şüphe yok. Sıcaklıkların daha da artacağı tahmin ediliyor. Ancak yağışlarda görülebilecek değişiklikler konusunda tek yönlü bir eğilim yok. Türkiye’de iklimi şekillendiren temel faktörler, yağışlarda yaşanacak değişiklikler hakkında bize bazı ipuçları veriyor.

Türkiye’de iklimi şekillendiren beş temel faktör var:

  • Atmosferin genel sirkülasyonu
  • Enlem olarak konum
  • Topografi
  • Nem kaynaklarına mesafe (özellikle Kuzey Atlantik)
  • Türkiye’nin çevresindeki denizler

Atmosferin genel sirkülasyonu dışındaki bütün bu faktörler durağandır. Bu nedenle, Türkiye’de gözlenen iklimsel değişiklikler, genel olarak atmosferin genel sirkülasyonunda meydana gelen değişiklikler ile ilişkilidir. Atmosferdeki sirkülasyon genellikle üç hücreli teori ile açıklanır ve Türkiye’nin bu hücrelere göre konumunu bilmek, değişikliğin Türkiye’deki iklimi nasıl etkileyeceğinin daha iyi anlaşılmasını sağlar (aşağıdaki grafik).

Güneş, tropik enlemleri kutuplara yakın enlemlere kıyasla daha çok ısıtır. Isınan yüzey, üstündeki havayı ısıtarak yükselmesini sağlar. Yükselen hava sonra soğur, içindeki nem yoğuşur, bulut oluşturur ve tropik bölgelerde çok yağış olmasına neden olur. Geriye kalan daha kuru hava her iki yarımkürede kutuplara doğru harekete geçer ve 30° enlemi civarında alçalmaya başlar; alçalan hava, artan basınç nedeniyle ısınır. Bu durum, bulutların oluşmasını ve yağış olmasını önler.

Bu nedenle bu bölgeler kurudur ve genellikle dünyanın en büyük çölleri buralarda yer alır. 30° enlem civarında alçalan havanın bir kısmı güneye doğru ilerler ve döngüyü tamamlar. Bu sürece Hadley Döngüsü adı verilir.

İklim değişikliği modellerine göre her iki yarımküredeki Hadley Hücresi, gelecekte kutuplara doğru genişleyecek (aşağıdaki grafik). Bu genişlemenin büyüklüğü, kullanılan iklim modellerine ve emisyon senaryolarına göre farklılıklar gösterir. Karamsar senaryolara göre söz konusu genişleme yaklaşık 2° (yani 220 km civarında) olacak.

Türkiye 36-42° kuzey enlemleri arasında yer alır; bu nedenle güney sınırları 30° enleminin sadece 6° (yaklaşık 660 km) kuzeyindedir. Bunun sonucu olarak Türkiye, kimi güney Avrupa ülkeleri gibi çöl bölgelerine görece yakındır.

Kurak bölgelerin kuzeye doğru genişlemesi, Hadley Hücresi’nin alçalan kolunu Türkiye’nin güney kısmına daha da yakınlaştıracak ve iklim özelliklerini değiştirecek (zaten, benzer bir durum kış mevsiminden yaz mevsimine gerçekleştiği için Türkiye yaz aylarında kış aylarına göre çok daha az yağış alır).

Hadley Hücresinin çöken kolunun kuzeye kayması Azor Yükseği’nin, Atlantik Okyanusu’ndaki mevcut konumuna kıyasla biraz daha kuzeyde oluşmasına neden olacaktır. Türkiye, yağışının çoğunu kuzey Atlantik’te oluşan fırtınalardan alır. Azor Yükseği’nin konumundaki kuzeye doğru kayış, fırtınaların yolunu kaçınılmaz olarak kuzeye doğru itecek. Bu durum Türkiye’nin güney kısımlarına günümüze kıyasla daha zayıf fırtınaların ulaşmasına neden olacak. Bu tür bir değişiklik, bu bölgelerin bariz bir biçimde daha az yağış almasıyla sonuçlanacak. Diğer yandan, fırtına yörüngelerinin kuzeye kayması, Türkiye’nin kuzeyinin daha çok yağış almasına da neden olabilir.

İklim Değişiminin Etkileri

Ankara

Türkiye’nin orta kısmındaki yüksek düzlükte bulunan Ankara, karasal iklim özellikleri taşır; yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve karlıdır. Gelecekte bu bölgede iklimin daha elverişsiz hale geleceği, yıl boyunca sıcaklıkların artacağı ve ilkbahar ve yaz döneminde daha kurak geçeceği tahmin ediliyor. Yaz aylarındaki sıcaklık artışı, kış aylarındakinden çok daha fazla olacak.

Ankara’yı tehdit eden daha fazla sayıdaki sıcak hava dalgası ve kuraklık, ileride bitkilerin ve hayvanların yanı sıra, insanların hayatlarını da olumsuz yönde etkileyebilir.

Ankara- Kesiksiz çizgiler 1961 – 1990 dönemi, kesikli çizgiler ise 2071 – 2099 dönemi içindir.

Konya

Konya, Türkiye’nin buğday ambarıdır. Konya ilinin yarı kurak bir iklimi vardır. Şehrin güneyindeki Toros Dağları, Konya’nın bulunduğu iç kısımlara nemli Akdeniz havasının girmesini önler. Konya’da yıllık yağış miktarı 300-350 mm’dir ve bu yağış, bölgede etkin tarım faaliyeti yapmak için yetersizdir.

Bu nedenle çiftçiler giderek daha çok izinsiz kuyu açarak yeraltı sularını kullanmaya yöneliyor. Bu uygulama, yeraltı su miktarını çok azaltarak, göllerin kurumasından yeraltı sularının dışarı akışından dolayı kimi benzersiz ekosistemlerin yok olmasına kadar çok çeşitli ekolojik soruna neden oluyor. Konya’da yağışın azalacağı ve sıcaklıkların artacağı tahmin ediliyor. Konya kapalı havzasındaki su potansiyelinde ciddi bir düşüş olacağı öngörülüyor. Bu değişikliklerin, Konya’daki tarımsal rekolteyi olumsuz yönde etkilemesi bekleniyor.

Konya- Kesiksiz çizgiler 1961 – 1990 dönemi, kesikli çizgiler ise 2071 – 2099 dönemi içindir.

Antalya

Antalya’da tipik Akdeniz iklimi görülür; kışlar serin ve yağışlı, yazlar sıcak ve kuru geçer. Antalya’nın topografisi nedeniyle, bölgeye Akdeniz bölgesindeki birçok yere kıyasla çok daha fazla, 1.000 mm’den fazla yağış düşer. Bu ildeki su kaynaklarının da görece fazla olması daha çok su gerektiren sebze tarımı için uygun şartlar oluşturur.

Antalya’da yağışın azalacağı ve sıcaklıkların artacağı tahmin ediliyor. Bu değişikliklerin şehrin su kaynaklarını olumsuz yönde etkilemesi doğaldır. Yapılan su potansiyeli tahminlerine göre Antalya ilinin de dâhil olduğu havzada 21. yüzyılda ciddi düşüşler olması bekleniyor. Antalya’da tarımın, bu değişikliklerden olumsuz etkileneceği düşünülüyor.

Antalya- Kesiksiz çizgiler 1961 – 1990 dönemi, kesikli çizgiler ise 2071 – 2099 dönemi içindir.

İzmir

İzmir ve komşusu olan Manisa ve Aydın, Türkiye’de meyve üretimi açısında önemli bir merkezdir. Bu bölgenin toplam alanı yaklaşık 5,5 milyon dekardır. İzmir, aynı zamanda sebze üretimi için de büyük bir alan içerir.

Bu bölgedeki iklim, tipik Akdeniz iklimi özelliklerini taşır; yazları sıcak ve kurak, kışları serin ve yağışlıdır. Üzüm, zeytin ve incir gibi meyveleri üretmek için olumlu şartlar sağlar. Bu bölgede yağışta çok az değişiklik olacağı tahmin ediliyor. Ancak sıcaklıkların artacak olması, meyve üretimini olumsuz yönde etkileyebilir.

İzmir – Kesiksiz çizgiler 1961 – 1990 dönemi, kesikli çizgiler ise 2071 – 2099 dönemi içindir.

Fırat ve Dicle Havzaları

Fırat ve Dicle havzaları, Türkiye’deki 26 havza arasında en yüksek su potansiyeline sahip havzalardır. Fırat’ın yıllık su potansiyeli yaklaşık 32 milyar m³, Dicle’ninki ise yaklaşık 23 milyar m³’dür. Bu iki havza, enerji üretimi ve tarımsal sulama açısından Türkiye için çok önemlidir. Türkiye’nin en büyük altyapı projelerinden biri olan Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP), bu iki havzadaki su kaynaklarına dayanıyor. Fırat ve Dicle sınır aşan nehirler olduğu için, uluslararası etkileri vardır. Bu nehirlerin kaynakları Türkiye’de olduğu için, Türkiye’nin nehrin alt kısımlarında yer alan Suriye ve Irak gibi ülkelerde hayatın devamlılığını sağlamak için yeterince su salma sorumluluğu vardır.

Fırat ve Dicle Havzaları – Kesiksiz çizgiler 1961 – 1990 dönemi, kesikli çizgiler ise 2071 – 2099 dönemi içindir.

İklim değişikliği tahminleri, bölgede yağışın azalacağını ve sıcaklıkların artacağını ortaya koyuyor. Sıcaklıkların artması, atmosferin su buharı talebinin artmasına neden olabilir. Bunun sonucu olarak, bölgedeki evapotranspirasyon, yani yeryüzünden atmosfere doğru buharlaşma ve bitki terlemesinin toplamı da artabilir. Ayrıca GAP sulama projelerinin sonucu olarak üst Mezopotamya’daki geniş ovalarda sulanan tarım arazilerinin artması da, evapotranspirasyonla su kaybını artıracak. Bu değişiklikler sonucunda su potensiyellerinin azalacağı kesinlik kazanıyor.

Su potansiyellerinin yüzyılın ortalarına doğru yaklaşık %9-10, yüzyılın sonuna doğru ise %25-30 azalacağı tahmin edilmektedir. Bu tür azalmalar, enerji üretimi, tarım ve nehrin alt kısımlarındaki ülkeler için su salımı açısından olumsuz etkiler doğurabilir.

Kaynak:
ÖMER LÜTFİ ŞEN / TÜRKİYE’DE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ

Yorum bırakın